SANA.
Beceremedim bir şeyleri. Bir şeyler becerilmek istenildikleri vakit ellerinden geleni ardına koymuyormuş bunu öğrendim. Akan suyun zemininde
birikmiş taşın ne kadar can yakabileceğini. Bir balığın yuva bildiği taşların,
kayalıkların nasıl da canımı yakabileceğini. Öğrendim. Öğrenmek istemediğim ne
varsa kendi kendime öğrettim, zorla. Beceremedim, yıkılan binalar içinde sağlam
kolonlar olarak kalmayı beceremedim. Sabahı perdesinde misafir eden bulutlar
kadar yumuşak karınlı, öyle ilgili, öyle dingin olamadım. Bastıramadım içimde
akmak ısrarını yitirmiş yağmurların sesini. Nefesini tenimden uzak tutamadım
sert rüzgarların. Yitip gitti bir şeyler ellerimin arasından, kendi ellerimle
kazdım kendi mezarımı. Ve en sevdiğim şeyi koydum o mezara, bizi. Bu saatlerde
nasıl ki gözlerim gözlerinde biterdi, nasıl ki bu saatlerde gülüşlerim eksik
kalmazdı yorgun yüzümden işte yalnızca bununla yetinmeyi beceremedim. Sevdiğim
ne varsa sende, taze tutulması gereken ne varsa, ışıl ışıl coşkun nehirler gibi
saçlarında taşıdığın kokularla tenimde misafir etmeyi beceremedim. Geleceğim dediğin
neresi varsa koşaradım gelmiş olan seni meydanda dikilen asırlık heykeller gibi
bekleyemedim. Nerede çatlamış bir toprak, orada bir yudum su olmayı beceren
senin karşında bir avuç kuru toprak bile olamadım. İnşa ettiğimiz ne varsa
elimin tersiyle, özenle, saygısızca ittim boşluğa. Dönüp arkasından baktım
parça parça dökülen biz’in. Parça parça akışını seyrettim sevdiğin gök
yüzlerini seyreder gibi sen. Burun deliklerinden sızan bütün kokular kadar
aslında ‘’ yalnızca sana sızmak ‘’ ile yetinemedim. İçinde kaybolduğum coğrafyaları
rehbersiz adımlamak telaşıyla, senden kopma korkusuyla dalına tutunmuş
yapraklar hışırtısıyla, bir mutsuz çocuk sessizliğiyle öylece direnemedim.
Adını zihnimi kazıdığım vakit tamamlanmış hisseden benliğime ‘’ işte tamam,
artık tamamsın.’’ Diyemedim. Adını duyduğum anda kıpırdayan her hücreme ‘’
durun, bu daha başlangıç! Gözlerini görün, sesini işitin bir de!’’ diye
haykıramadım. Karşımda çaresizce gözlerime bakan küçük bir bebeği, kollarımın
arasına alıp yalnızca ve usulca okşayamadım. Sevemedim bütün var oluşunla seni.
Yok edemedim sana olan saygısızlığı gövdemden, dilimden, gözlerimden.
Fedakarlıkların karşısında hep sana daha büyük zorluklar sunmak için vakitler
aradım. İnancını paramparça ettim defalarca, defalarca hayal kırıklığına
uğrattım seni. Defalarca gözlerime baktın, defalarca içinden o çocuksu narin
sesinle ‘’ lütfen! Lütfen.’’ Diye haykırdın belki. Yığın olup kulağıma hücum
eden o sesi görmezden geldim, yalvarışını göremedim. Beni sadece ben olduğum
için sevdiğin her saniyeye şükretmektense, kendimi kahretmeyi seçtim. Öyle güzeldin
ki – ve hala ve hep güzel – öyle içten sevdin ki, öyle aşık, öyle gerçekten
kadın, kadınım oldun ki öyle sert, yıkılmaz bilinen duvarlarını öyle narince,
beklentisiz bir şekilde bana indirdin ki yalnızca seni sevmelere doyamayarak,
seni en mutlu kadın yapma çabasıyla yanıp tutuşarak yaşaması gereken ben,
titrek göz yaşlarının dinmez yatağı oldum. Adımla seslendiğin vakit bana o
güzel sesinle ‘’ …. ‘’ dediğin vakit içimdeki fırtına sonralarını, yağmur ertesilerini,
bahar başlangıçlarını sana haykıramadım. Şimdi bir saniye de olsa geriye
çekilip bize baktığım şu tepede görüyorum ki kapkara bulutlar işlemişim üstüne,
bunu usul usul seni hiçe saya saya yapmışım. O boyunu aşan, o küçücük bedenin yanında
devasa kalan bulutların altında nasıl da kendi içine kapanıp bir zerre güneş
sızıntısı beklediğini görememişim. Varlığını, can bildiğim canını kadınım
bildiğim seni nasıl da es geçmişim. Nasıl yok saymışım saygımı sana. Nasıl sevgi,
aşk adı altında yıpratmışım narin kalbini. Biliyorum ki içinde alev saçan
yangınlar taşıyorsun, bense ellerimde odun bu ateşe koşuyorum hep. Biliyorum ki
bir küçük üfleme dahi olsun o yangını söndürmek için çabalayamadım hiç. Beni sevmek
için, beni koşulsuz sevmek için kendini zorladığın her vakitte seni yok saydım.
Sanmıyorum ki bir daha her şey eskisi gibi olacak, beni aynı pürüzsüz
şefkatinle seveceksin fakat kendimi affetmeyeceğim. Kendime yangınlar
beğeneceğim daima, kendime fırtınalar seçeceğim. Sana yaşattığım acının bin kat
fazlasını yüreğimde taşıyacağım. Varlığınla nefes olduğun ciğerlerimi
yokluğunda bırakacağım. Seni hep en güzel şekilde hatırlayacak, en güzel
şekilde seveceğim. Senin bana kırgınlıklar taşıdığın coğrafyalarda geç de olsa
sana daima aşık kalmayı becerebileceğim. Beni affetmeni isteyecek kadar artık
bencil, umursamaz, onursuz olamıyorum. Affetmenin zihnindeki, kalbindeki
kırgınlığı alıp götüreceğine inanamıyorum. Beni yine aynı şekilde
sevebileceğine. Ve inan bunda sonuna kadar haklısın, senden gelen her ne ise
kabulüm. Varlığını koynuma saklayıp sonsuza kadar usulca yatıracağım. Seni hep
çok sevdim – bunu gösteremedim belki – ve hep çok seveceğim.
Sana…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
okuduğunuz yazıya dair yapacağınız yorumları esirgememeniz ümidiyle^^