‘’ hissetmek, bizim için tırnaklarımızın içlerini duvar
kırıntılarıyla doldurmak demektir.’’
Uyandım. Denizlerin üstlerini örttüğüm sabahlarda dahi
üşümelerinin titrekliğini seyrederek uyandım. Söyleyecek sözü kadar köpürürmüş
denizler diyen bilge adamların bileklerime işlediği damar yollarının
tıkanıklığını hissederek, usulca yüzüme şefkatini işleyen sabah rüzgarını
tenime misafir ettim. Vakitsizlik çağlayan kırılmış kayalıkları, kendisini bir
şekilde kumsala atmış yorgun yolcuları dinlemek ne de zordur gözlerimle?
Bedenimin sıcaklığını korumak için ürpertici şiirler okumayışım böyle sabahlarda.
İnsan oluşumun hatırlatılmasına ihtiyaç duyduğum her an nefesini ensemde
hissediyor olmanın verdiği ‘’ dünya, bugün de bana çalışıyor. ‘’ hissi. Zamanın
kiralanabilir olduğunu öğrendiğim toprak yollarda, köylülerin ne kadar da cesur
insanlar olabildiklerine şahit olduğum patikalarda, ellerimin boş kalmasını
reddederek yürüdüğüm yolları dönüp sana doyasıya anlatma hevesimi yine bir
manzaranın sönen ateşine bırakıyorum. Benim için zaman, gövdene işleyebildiğim
dokunuşların saatleri dondurması kadar mucizevi. Hangi kenti ne şekilde
geçersem geçeyim, hangi gökyüzünü dakikalarca tasvir edeyim içimde fark etmez:
yürüyorumdur. Ellerim en son hangi mezarın toprağında bir sıcaklık hissetmiştir
bilinmez. En son hangi şehri geçerken bu kadar ürkek adımlar atmışımdır. Duruldum,
dört nala üzerine koşan dalgaları göğsünde yumuşatan asırlık kayalıklar gibi
duruldum. Mademki yolum senden geçecek, mademki gökyüzümde senden başka bir
yıldız barınması mümkün değildir o vakit dünya üzerinde gözümü açmaya değil,
kapatmaya korkar olurum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
okuduğunuz yazıya dair yapacağınız yorumları esirgememeniz ümidiyle^^