kışı çizdim, bir soluk
ölüm bedenimde
-
kıştı,
bir acı damla süzüldü genzime.
Kıştı, acının üstü örtülmek istercesine beyaz, günahsız yeryüzü.
Suyun saflığını korumak için kendisini kalkan bilmiş buzullar üstünde
sürüklenen, suyun altını, gerçeği arayan bir balık çırpınışı. Buza yapışmış
ayaklarım kıpırdamaz olur ne zaman kurtarmak istesem onu. Ne zaman bir arayışı
sonlandırma isteği yeşerse içimde ezilir gaddarca, karanlık püskürtülür
üzerine. Derimi şuracıkta bırakıp kanayan ayaklarımla, etimin en hassas
noktasına kadar hissettiğim soğuğu sana taşıdığım bitmez görünen bu yolu
inatla, kısık gözlerimle zorlanarak yürüdüğüm vakit buza çakılmış
solungaçlarından fışkıran ormanın içine hapsolmuş balığı çekip en derin
kuyuların içine atma telaşım niye bu kadar anlamsız, neden bir anlam kazanmaz
gözlerinde. Halbuki dünyanın kurtarılabilir olduğunu düşünen sen, yıldız
geçişleri beklemeden içinde en saf dilekleri diri tutmayı beceren sen bugün
neden evrenin enerjisini yitirmiş kabul etmekte bu kadar ısrarcı? Varmak nedir?
Hiç geride kalana soruldu mu? Göçmen kuşlar içinde en önde giden ben, seyreder
de yangınlar ararım bir vakit çöküp de yanmış ağaç kavuklarında merasimler
şahlandırmak için. Ruhu nasıl seyrediyorsa yükseldikçe leşinin ardında toplanan
çürük hasretindeki yırtıcıları, öyle seyrettiğim ormanlara, suya, havaya
karanlık gibi çöken şimdi neden yine ben? Ey kimsesiz kalmış hayat, bir yaprak
kıpırdatacak dahi gücü kalmamış olan rüzgar şimdi, utangaç yüzünü perdelere
saklamış güneş ışıkları, yağmurdan kaçan toprak, dinleyin. Mevsimsiz kalmış
insanlar misafir ettiğim sokakları ve pisliğe bulanmış kaldırımları çekip
kaldırdım. Yükü hafiflesin evrenin diye aldım üstünden sorumluluk duygusunu
insanın, sevmek mi? Nefes alana mahsus değil yalnızca. Kalemin kağıdı sevdiğine
şahit ben, canlı cansız demeden nefes bildim her birini kendime. Dokunmayı
bildikten sonra dile gelmeyecek dilsiz yok bunu bildim, konuşmayı bildikten
sonra suskun kalmayı reddedecek kitleler bildim. Peki şimdi bu halim, sorulmalı
elbette. İnsanın kurtuluş ordusu, İsa’yı ipten alan sen, Musa’nın denizinde
sert darbeleri göğüsleyen yine sen, yanlış nedir? Boynuma geçirdiğim ip kadar
sıcak ve beni saran. Soğuk, hiç geride kalana soruldu mu? Nasıl çekiyorum
yaşamın içinden kendimi usulca. Öylece ‘’ yapma ‘’ diye bakan gözlerini
gözlerime sonsuzluk bilip nasıl da kendimi siliyorum hafızasından yaşamın. İşte
diyorum gidişim bu kadar kolaydı, gelişimden pek bir kolay. Var olduğum acısı hangi kaldırımlarda, sokak
lambalarında kalmış, hangi ağaç dibinde uyutulmuş bir bahar geçkiniyim artık
mühim değil. Kıştı, bir acı soğuk kaldı tenimde. Bir acı su damlasının genzime
yerleşmesini dinledim saniye saniye. Kıştı ve aldı götürdü beni, geride
solungaçlarından kanlar fışkıran balıkların kızıla boyadığı buzullar bıraktım
yalnızca. İşte, kışın ortasına gömün beni, kışın tam gövdesine.
Derinden etkiliyor, çok güzel.
YanıtlaSil