‘’Ölürsem bir gün
ansız, hiç beklemiyorduk demeyin. Bekler insan ölümü evveli kendinden.
Hisseder vücudunun yorgunluğunu. Sessizce çekilir kendisine gölgelerde, yavaşça ölümü kabullenirken.’’
Hisseder vücudunun yorgunluğunu. Sessizce çekilir kendisine gölgelerde, yavaşça ölümü kabullenirken.’’
DERİN
‘’Derin, gözlerim açılmıyor
karanlıktan. Karanlık ki gömülmüş bedenim ıslak topraklara. O denli bir
karanlık ki tenimin soğuğu daha aydınlık Derin. Düşerim korkusuyla hareket de
edemiyorum ve burası çok dar. Hiç rahat da değil öyle. Ben yüzüstü yatmayı
severdim kendimi bildim bileli. Burada kendini bile şaşırıyorsun Derin. Elimi
yastığın altına koyarak dirseklerimi yaya yaya uyumayı, ayaklarımı yorganın
dışında bırakıp üşüyerek uyanmayı severdim.
Burada sürekli üşüyorum Derin. Islaklık hissediyorum sürekli, biraz da portakal kokuyor buralar ne hikmetse. Saçım sakalım birbirine girdi. Pek bir bakımsızım. Yaşanması gereken bir dünya bıraktım arkamda eminim. Emin olmasam bundan, sinekkaydı tıraşla, jilet gibi takımlarla uğurlardım kendimi. Hani ölüm anlatılır ya kitaplarda. Kutsal olanlarda değil tabii, güldürme beni Derin. Kutsallığa inancım kalsaydı, yerin altında bir muşambanın içinde olur muydum? Ölüm anlatılır diyordum. Soğuk, mor ve beyaz. Ölüm üç kelimeden ibaret benim için. Önce bembeyaz kaldım, sonra soğumaya başladım. Sonra da önce göz altlarım sonra yanaklarım çöktü ve hafif morardı. Ayaklarımı çırptığımı hatırlıyorum. Tuncay kenarda beni bekliyordu. Vasiyetimi bizzat ellerimle yazıp verdim ona. Son nefesimi bekleyeceksin, sonra beni bir muşambanın içinde soğuk, ıslak bir toprağın derinine gömeceksin dedim. Keşke herkesin böyle iyi arkadaşları olsa Derin. Sen de çok iyi bir arkadaştın. En güzel zamanımda dünyamda vücut bulan, bembeyaz bir çocuğun en esmer yanıydın. Zeytin karası gözlerin, beyaz çarşaf üzerine bir çift düşmüş gibiydi. Bütün soğuklara inat sıcak kalmakta kararlı yanakların, bir vakit ev olmuştu solgun göz kapaklarıma. Böyle de hisli bir çocuktum cılızlığımın aksine Derin. Böyle de yüklü. Bol paça kot pantolon giyen, yana çizgili tişörtlerle etrafta dolaşan 1.60 bir erkek için fazlaca hisli. Ve artık, 1.65 bir alan içinde fazlaca gizli.
Hoşça kal Derin. Yeter ki kal. Kendi vicdanınla baş başa.’’
Burada sürekli üşüyorum Derin. Islaklık hissediyorum sürekli, biraz da portakal kokuyor buralar ne hikmetse. Saçım sakalım birbirine girdi. Pek bir bakımsızım. Yaşanması gereken bir dünya bıraktım arkamda eminim. Emin olmasam bundan, sinekkaydı tıraşla, jilet gibi takımlarla uğurlardım kendimi. Hani ölüm anlatılır ya kitaplarda. Kutsal olanlarda değil tabii, güldürme beni Derin. Kutsallığa inancım kalsaydı, yerin altında bir muşambanın içinde olur muydum? Ölüm anlatılır diyordum. Soğuk, mor ve beyaz. Ölüm üç kelimeden ibaret benim için. Önce bembeyaz kaldım, sonra soğumaya başladım. Sonra da önce göz altlarım sonra yanaklarım çöktü ve hafif morardı. Ayaklarımı çırptığımı hatırlıyorum. Tuncay kenarda beni bekliyordu. Vasiyetimi bizzat ellerimle yazıp verdim ona. Son nefesimi bekleyeceksin, sonra beni bir muşambanın içinde soğuk, ıslak bir toprağın derinine gömeceksin dedim. Keşke herkesin böyle iyi arkadaşları olsa Derin. Sen de çok iyi bir arkadaştın. En güzel zamanımda dünyamda vücut bulan, bembeyaz bir çocuğun en esmer yanıydın. Zeytin karası gözlerin, beyaz çarşaf üzerine bir çift düşmüş gibiydi. Bütün soğuklara inat sıcak kalmakta kararlı yanakların, bir vakit ev olmuştu solgun göz kapaklarıma. Böyle de hisli bir çocuktum cılızlığımın aksine Derin. Böyle de yüklü. Bol paça kot pantolon giyen, yana çizgili tişörtlerle etrafta dolaşan 1.60 bir erkek için fazlaca hisli. Ve artık, 1.65 bir alan içinde fazlaca gizli.
Hoşça kal Derin. Yeter ki kal. Kendi vicdanınla baş başa.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
okuduğunuz yazıya dair yapacağınız yorumları esirgememeniz ümidiyle^^