Arama İzni Çıkartıldı

fanzin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fanzin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2019 Cumartesi

yol -1-

http://dustinpowellmusic.bandcamp.com/track/road-to-the-moon


yol -1-

‘’ Herkes kendi balkonundan sorumludur: kimisi saksılarca güzel çiçeklerle donatır, kimisi yalnızca depo niyetine kullanır.’’


Dünya milyarlarca yolun bir gün kesişmeyi beklediği bir otoban adeta. Görmediğimiz insanların ‘kaderlerini’ etkilediğimiz, hiç beklemediğimiz insanların bizleri yolumuzdan saptırdığı, hiç beklemediğimiz anda kendimizi hiç ummadığımız yerlere giderken bulduğumuz bir karmaşa. Kimimizin yolu topraktan, kimimizin asfalt. Kimimizin yolu dahi yok. Yola ne zaman çıkılır bilinmez. Dante otuz beşinde çıktı, bense yirmi iki. Pesimist yazarların, intihar etmiş şairlerin, bunaltıcı hayatlar tüketmiş insanların öykülerini aldım yanıma. Maneviyatı eksik etmeyeceğime söz verdim kendime ve milyarlarca yoldan yalnızca birisi olan kendi yoluma koyuldum. Topraktan mı asfalttan mı dersen benimkisi umuttan bir yoldu. Bir şeyleri bulma umuduyla adımlarımı emanet ettiğim bir yol. Henüz yolun başındayken hayatıma bazı misafirler dahil oldu. Fakat yolum uzundu ve misafirliğin kısası makbuldü. Vedalaştım her biriyle. Çocuktum, boyum kadar duvarların arasından çağladım bozkırlara. Çocuktum, boyumdan büyük yalnızlıklar yaşadım. Bir çocuk ne kadar kalabalık olabilirse o kadar kalabalık kasabalarda çoğalmak ümidiyle aradım. Bir çocuk ne kadar hüzün dolu olabilirse o kadar gülümsedim.   Bu yolculukta her şeyi yazdım, yazmasam olmazdı. Bazı zamanlar belirsizliklerden, bazı zaman umut yüklü yarınlardan geçtim. Bazı zamanlar kaybedilmiş dünlere, bazı zamanlar beklenen günlere konuk oldum. Güldüm, güldürdüm. Ağladım ama içimden. Hiç sesli ağlamadım zaten ben. Bazen ağlamaktan daha fazlası gerek dedim gördükçe dünyadaki hüznü. Yalnızca birkaç gözyaşı temizleyemez bu kiri, nehirler akıtmalı gözlerden. Bazense sessizce izledim kırışıklıklarını yüzlerin. Etrafıma aldırmadan yol almaya çalıştım:

Yürüdüm usulca, çekinmedim belirsizlikten. Şu etrafımı kaplayan örtü, çocukluğumun küreklerle kazınan yollarından başka nedir ki?

Anladım ki zor. Bir şeylerin farkındayken veya bir şeylerin farkına varmaya çalışırken yaşamak zor. Bu yaşamın yükünü sayılarla ölçemeyeceğimi anladım. Bir çocuğun kirli suratındaki kurumuş gözyaşında anladım. Ölümünü bekleyen bir ihtiyarın gözlerindeki parıltıda anladım. Anladım ki yaşımız dünyadaki varlığımızdan ibaret yalnızca. Yaşantımız, varlığımızdan daha yaşlı...


yol bitene kadar devam edecek…

14 Ekim 2017 Cumartesi

Dünya, Bir Tımarhanedir


Dünya Bir Tımarhanedir
'' Dem Fanzin'de yayınlanmış bir denememdir.''




Monteigne kardeşim Denemeler’i yazdı. Ben de, Yanılmalar’ı yazacağım.

Hepimiz birer kuş olup kanatlanmıştık, pek sevgiyle yad ettiğimiz sevgi kelebeği gezegenimizde. Hani bir beyaz, bir griydik. Bizdik neticede; insandık.

Denedik, yanıldık. Denemekten korktuk, kaçtık ya da kaçırıldık.

Çabaladık, hayal kurduk; aldatıldık.

İnandık, bağlandık; kandırıldık.

Güldük, eğlendik; yaftalandık.

Ağladık, üzüldük; umursanmadık.

Ve dahasını, insanlık olarak tattık ve tadıyoruz.

Bir dem de olsa, sorgulamak gerektir yaşamın her dakikasını.

Sorgulamadan, sorgulatmadan ulaşamayacağımız, ulaşsak da ulaşmamış olmayı dileyeceğimiz gerçekler etrafımızdalar.

İnandığımız din, dinler ya da inanmadıklarımız.

Şahit olduğumuz acılar, savaşlar, yıkımlar, çocuklar…

Düşünmek, bir deli savunmasıdır Dünya tımarhanesinde.

Bazen beynimin içi, Elon Musk evreninde seyrediyor gibi hissediyorum.

Bütün bu savaşlar, acılar, birkaç denyo güzel vakit geçirsin diye kurgulanmış senaryolar gibi geliyor.

Aksini düşünerek, insanlığın derdini çözebileceğimi sanmıyorum.

Sorgulama yeteneği belli oranda verilmiş yapay varlıklarız bu gezegende.

Birkaç fabrika hatası ya da ithalat fazlası olanlarımız, bizleri yanıltmasınlar.

Yapay da olsa, kendini geliştiren ve de bizlerden sıyıranlaraysa büyük saygı göstermemiz gerektiğini hatırlatmalıyım.

Ölümsüzlüğü bulma hayalinden tutun da, mevcut gezegenimizden kaçarak koloniler kurmayı düşünenlerimiz var. Onlara, Gemide filminin meşhur kum boşaltma sahnesindeki Erkan Can repliğini armağan ediyorum. Ama yazmıyorum.

Yapay bir evrende sürükleniyoruz, her günümüz sanırsın westworld’vari bir evrende geçiyor.

Ölümsüzlüğü, birkaç seneyle kaçıracağımızı düşünenlerimiz bile varlar.

Onlara, çok saygı duyduğum bir söz yazarından şu sözleri armağan etmek istiyorum;

Dünya ne sana ne de bana kalmaz.

Rothschildlere kalmadı böyle, hiçbir kitap yazmaz.

Ne demiştik, Dünya bir tımarhaneydi.

Ve bizler de, giydiğimiz deli gömleklerinden kurtulma gayretinde ya da bu gömlekleri kabullenmiş biçimde ölümü bekleyen delileriz.



Az Ötede Yaşayan İnsan

‘’ Çok değil, azıcık. ‘’






yeni bir başlangıç

2014 yılından itibaren yazmaya başladığım bu blogumu, yeni bir başlangıç için emekliye ayırıyorum. İlk yıllardan itibaren daha profesyonel d...