Se
Se a
Ses
Ses Deneme
Ses Deneme bir iki
Bugün hayatımın onuncu yılını kutladığım buruk bir yazı
temennisiyle oturmaktayım masaya(patron masası değil öğrenci masası…).Yamulmuyorsam
da arkada on board(gemide)filminin film müziği çalmakta.Uzun süren
sessizliklere ve kasvetli havanın hakim olduğu filmlere aşinaysanız
izlemişsinizdir fakat izlemeyen varsa içinizin derinlerine işlemesi ve bir
şeyleri dışarı çıkarması adına izlenemeniz tarafımca tavsiye olunur.Zaten
içinizde hiçbir şey yoksa bile bu ve bu tarz müziklerin altındaki yorumları
okuyarak yeteri kadar dert sahibi olabilirsiniz orası ayrı.Kısadan yazıya
geçecek olursam şöyle ki konuyu genel açıda bir memur çocuğu yaşantısı ve
psikolojisi özel açıdan ise ilkokulda dışlanma olarak elden almak gayretiyle
başlayıp yine oraya buraya dadanma şeklinde devam etsem de asıl konuya şöylece
bir girelim.
Sene 2005-2006 bilmekte olduğum benliğimi dinlemeye
başladığım yıllar.Bunun diğer versiyonu ergenliktir tabii bilmekte olunan
benliğin dinlenilmesi ve içine aşırı derece isyan enjektesi…
Neyse;
Sene 2006
Mekan:İç anadolu’da bir ilimis.(gidiş yönü)
Olay örgüsü;taşına taşına aşınan eşyaların yüklü olduğu
kamyonun arkasında kaybede kaybede hüzün yumağı olmuş küçük bir gencin atıldığı
kurtlar sofrasında kurda olan isyanı.(böyle yazınca edebiyat oluyor sanırım
biraz da beklenti yükseliyor gibi geldi bana)
Taşınmak bir memur çocuğunun hobiden bozma fobisi
diyebilirim.O taşınma aşamalarında annenin stresi ve babanın umursamaz
tavırları arasında çocuğun anlamsız heyecanı bunu hobimsi kılan kısımken
çocuğun daha yeni kaynaştığı arkadaşlarından ve sevdiceği olan öğretmeninden
kopacak olması bunu fobi yapan etkenler.Hele ki eleman bir de çocukluk aşkı
yaşıyorsa vay onun haline.Onun tek tarifi s*k kadar boyuyla şehirden ayrılırken
sevilen,aşk duyulan küçük kızın elinde ki barbie bebeğine sarılarak ağlaması
ardından oğlanın önce dizlerinin üstüne büyük bir sılov moşın efektiyle düşerek
ve aynı anda 180 derece dönerek uyguladığı tavır ile son bulan bu aşk ise
apayrı bir trajedidir.Esas oğlan olarak bende son durum olmasa bile hafif bir
esintisi kalbimin damarlarından geçmedi de diyemem o kısmı ileride ufacık
yazarım belki.İşte yine tüm bu duygu karmaşasında annenin büyük ve mucizevi
şekilde(memur evi aslında çok da mucizevi değil gibi)koca 2+1 evi,tabağından
çanağına gazeteleyerek tek tek kutulara isimleri kazıyarak ve bu sırada babanın
sadece kutu kapama ve kapanan kutuyu taşıma görevini aldığını düşünerek
başarması şöyle bir bakıp harbiden anne yaaağğ dememe sebebiyet vermişti.Benim
görevim odamdaki ıvır zıvırı ve oyuncaklarımı toparlamaktı.Neyse bunlar
yapıldı,evde son gün dışarıdan taşınmaların olmazsa olmazı kaşarlı pide yenildi
ve erken kalkmak üzere yatıldı.Sabah olduğunda annem beni biraz geç
uyandırmıştı.Uyandığımda evin benim odam dışında çoğunun taşındığını sadece
kamyona yerleştirme düzenine göre bazı eşyaların bekletildiğini gördüm ve zaten
sevmediğim bu angaryanın ortasında çok kalmayacak olmaktan mutluluk duyar bir
şekilde balkondan çalışan adamları izlemeye koyuldum.Sona doğru bu sefer
taşıyanların olmazsa olmazı olan kaşarlı pide ve kola geldi.Ben ordan kendi
payımı alarak balkonda son bir yemek yedim manzaraya karşı.Eşyaların hepsi
koyuldu ve yaz dönemi olması dolayısıyla benim de yazın bir gününde doğmuş
olmam dolayısıyla 9’dan 10’a geçmiş sayarak o küçükken ki saçma büyüme isteğimi
o günde sergiliyor ve kendimi on(10)yaşında ilan ediyordum(bok vardı).Hafif
buruk bir şekilde kamyondan biraz sonra kendi arabamızla takip şeklinde yola
koyuluyoruz.Ondan önce tüm vedalaşmalar yapılmış son anda tekrar vedalaşılan
komşular ve arkadaşlar hüzne hüzün katmıştır.1 dakikalık bir el sallamayla
kafaların yaklaşık 270 dereceye kadar bir baykuş edasıyla döndüğü o son
selamlama kısmı da bittikten ve en sonda da o şehrin çıkış tabelası görünüp son
kez ters yönde duran giriş tabelasına bakıp çekilen bir içten sonra maraton
devam etmiştir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
okuduğunuz yazıya dair yapacağınız yorumları esirgememeniz ümidiyle^^