Arama İzni Çıkartıldı

öykü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öykü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mayıs 2020 Çarşamba

elimde yitmiş coğrafya

- elimde yitmiş coğrafya



kan çanaklarından su içen korsanlar inletiyor kasabanın çamur kaplı sokaklarını, fıçıların içinde süründürülen kadınlar, korkmuş çocuklar, yeri döven ardı ardına döven yağmur. bir çocuk duasının daha gökten geri döndüğüne şahit insanlık. elleri başının arasında, zulmün mum ışığını sarı saçlarında hisseden küçük kız. demirlemiş geminin dahi şaha kalkması liman boyunca. oluk oluk ölüm fışkırıyor kasaba merdivenlerinden. bir yaşlı, bir çapulcudan aman dileniyor nasıl da gerçeksin ve dipdirisin adalet(!). bir köy baştan sona kılıçtan geçirilirken ne de merhametlisin ey yedi göğün yaratıcısı, evet sen. yalnızca tek yaşam hakkı verdiğin biz insanlar için ne de gelişigüzel bir kader yazımın var, kalemini asla beğenmedim, beğenmeyeceğim. işte ellerimiz, alınlarımız, çamur kaplı yüzlerimiz, saklanırken içimize içimize çektiğimiz yaşam nefesimiz hepsi sana dönük. karşında titreyen bir avuç insanı, elimde yitip gitmiş bu coğrafyada mahsur bırakan senin yüceliğin evet. kitaplarında yazan her ne ise teorinin pratikten bağımsızlığını yüzümüze çarpan gerçek, bugün şu vakitte senden daha gerçek ve de onurlu. ki biz senin dinmez susuzluğuna sırtımızda çanaklar içinde kanlar taşıyan biz, ki biz senin dinmez merhametin ve yüceliğin için meydanlara, tapınaklara kendimizde olandan pay veren biz, ki biz beş vakit dizimizi yerlere vuran ve bize güzel bir hayat sunman için sana ibadet eden biz, işte biz bize verdiğin her neyse aynı süratle bizden isteyen sen karşısında aciziz. imtihan dediğin her ne ise bunu kalemini acı dolu mürekkep kaplarına batırıp da insan derisine kazıyan sen, bugün bir kız çocuğunun göz yaşından değersizsin. bir kız çocuğu, henüz bir bebek, tertemiz ve saf, dünya nedir ve kimi sevmeliyim telaşında yalnızca. kimi sevmez ki bir bebek, kendisine gülümseyen herkese sonsuz şefkat ve sevgi fışkırtan gözlerinde bugün senin adaletinin, sınavının bir tecellisi olarak ateşler, yıkımlar, elindeki ölüm makinelerini hunharca ve arsızca kaldıran çapulcular resmediliyorsa bu senin düpedüz ve şüphesiz berbat bir ressam ve sanatçı olduğunun kanıtıdır. yüceler yücesi, elimde yitmiş coğrafyada senden uzaklaşan her kimse türlü yalanlarla geri çağrılmaya çalışılırken ben uzun yollar tepip de gelen bütün insanlar için kendi adaletlerini ve kaderlerini yönetmeleri noktasında salık veriyorum. bugün, bu coğrafyada senin yüceliğinle benim dipdiri, kanlı canlı gerçekliğim karşı karşıyadır ve tek kazanan benim ve benim gibilerdir.


24 Aralık 2019 Salı

yol - 4-


- yol 4 -
‘’ biliyorum ki adımımı attığım anda bu yola, içimde bir şeyler değişecek. ‘’

Takip ettiğim yollar beni sana çıkarttı buna eminim. Çünkü ben ilk defa bir yola bu kadar teslim, ilk defa bir yolu bu kadar ezber.Yolum ilk defa yalnız elektrik direkleri, sulama kanalları taşımaz, yolum ilk kez alabildiğine ağaç yığını. Bir mücadelenin içine doğuyor sabahları benim için güneş, bir mücadelenin yorgunluğu her akşam batan. Zihnimin temsili bulutlar yüklü gökyüzümde.
Nasıl baktığı önemlidir insanın, nasıl hissettiği.
Ben bu yolda yürüyor görünen, bir o kadar hızlı adam.
Nasıl bakmak istersen.
Bu yolu, çocukluğumu sever gibi seviyorum, çocukluğumda kötü gecelerde dahi nasıl çocuk kalabildiysem eğer öyle yağmurlu havalarda, öyle yüklü bulutlarda, öyle dağınık yollarda ve hatta çizilmemiş rotalarda benimle çocuk kal.
çocukluğumu buluyorum sende, ki aramadığım halde.
gözlerin ‘’ bütün yaşantıların ile seni seviyorum ‘’ diyor.
ellerinde sunduğun sıcaklık kıtalar kavuşturur, depremsiz.
nefesini hissetmek boynumda anne kucağında biten akşamlar.
saçlarını sermen yollarıma, parmak aralarımdan kayıp gitmesi:
güzelliğinin tüm yollarına tutkun kılıyor beni,
bütün mevsimlerin ile kabulümsün hayat.

/ bir cümleyi anlamlı kılan, büyük harfle başlaması değildir , asla. * /

nasıl değişirse eğer küresel vaziyette dünya, nasıl yağmıyor artık bahar yağmurları vaktinde.
işte öyle zamansız, işte öyle istenmeyen anlarda dahi karartan,
beklemediği anda yağmurlar sunan yeryüzüne.
vakitsiz virajlar şimdi, sert dönülen yollar.
nasıl ki bilirsin istediğimiz an yokuşlar bize tersine.
işte öyle ansızın, işte öyle büyük bir istekle yokuşlar inercesine.
bütün engebeli toprakların ile kabulümsün hayat.

/ bir yolu anlamlı kılan, ansızın yola koyulmaktır. /
devam edecek.


27 Ekim 2018 Cumartesi

çürük


çürük

''çürümekte''



kendimi rahat hissetmek istiyorum artık. kendimi, kendim gibi. üzerimdeki yüklerin bedenime verdiği zararı görmüyor musun Meryem? benliğimi tarif edemiyorum, sorsan "çürümüş" derim, bu kadar. yaşadığım şeylerin gerektirdiği davranışları sergileyemiyorum. benden beklenildiği gibi olamıyorum Meryem. genç adamsın üstesinden gelirsin diyenlere koca bir has*ktir lan! demek istiyorum. yüzlerine tükürüklerimi saçarak içten bir şekilde. çürümüş bedenimin kokusunu kusmak istiyorum, istiyorum ki içten içe yiten bir bedenin dışarıdan görüldüğü kadar kusursuz olmadığını anlasınlar. bembeyaz bir bulut dahi olsam içimde o yağmuru taşıdığımı bilsinler. nasıl ki bulut kendisini hava soğuduğu gibi bırakır gökyüzünden paramparça, benim de hayattan soğuduğumu anlasınlar her bir tükürüğümde. bir şeylerin düzelebileceğine olan inancımı bana geri vermesinler. yarınlar istemiyorum. yalnızca sonsuzluk belki. eğer ki dünyaya bir daha adım atacak olursam bir başkası olarak, eminin ki içimin bu çürümüşlüğünü hissedeceğim. bu bedeni nerede görsem tanıyacağım Meryem. bu koku, bu sahte gülüş, bu özensizlik benden başkası olamaz diye bağıracağım. kalbim sürekli sıkışıyor, bir diyeceği var biliyorum. sanırım yakında öleceğim Meryem. yerin altına gömülüp yerin üstüne yükseleceğim. başımda insanlar toplanacaklar, hiç görmediğim insanlar. o vakit çıkıp o toprak yığınından ‘’şimdi mi haberiniz oldu benden?’’ diye bağıracağım. diğer bütün yitip gidenlerin arkasından yaptıkları gibi " zaten birkaç aydır halsizdi, bir hal vardı belliydi..." böyle laflar edecekler biliyorum. bazılarının vicdanları birkaç gece uyku uyutmayacak, bazılarının umrunda dahi olmayacak. iyi bilirlerdi de zaten. başıma bir imam dikecekler, yalnızken benimle konuşacak. ona da birkaç lafım olacak: "kaç para alıyorsun defin başına hocam?" diyeceğim. "iyi iyi temiz para. bunun daha evde devamı var kırkı var şusu var busu var iyi iş hocam." sonunda yalnız kalabileceğim Meryem. böyle bir hayatı, girdiği ahşapta ne kadar yalnız bırakırlarsa o kadar yalnız kalabileceğim. şimdi gerçekten çürüyebilirim işte.



6 Nisan 2018 Cuma

yokluk



yokluk

Harflerin yazı, kelimelerin ilkbaharı, cümlelerin sonbaharı ve bütün bir paragrafın kışı…
Ve insanın tutunma telaşı takvimlere.
Öyle bir telaş ki toprak taneleri kadar kaygan avuç içlerinde.
Öyle bir telaş ki yorgunluk yükler durur sırtımıza.
Bu telaştan atmak isterim kendimi yeşil bir yokluk bulup da.
Yoklukta bir su bulsam çarparım tek bir hamlede yüzüme.
Çarparım ki nefes alsın tenim, kurtulsun kirinden.
Bu, bütünüyle bir kaçışın öyküsüdür.

Kanımda gezen bir sıcaklık varlığın. Kanıma kan katan, yüzümün rengini açan bir akış vücudumda. Gözlerim ki yokluğunun kokusuyla tıkanınca koklar da görürüm gökyüzüne çizdiğimiz yolu. Gökyüzünde bir uçak ve içinde biz varız ile başlayan bir kaçış tohumu iken bugün dev bir çınar içimizdeki bu tutku.
Kaçalım.
Durmayalım.
Durursak utancımızdan bakamayalım ardımıza. Öyle bir kaçış olsun ki bundan sonraki ‘’kalışlara’’ ültimatom içersin her bir adımında. Dünyanız sizin olsun dercesine, üstümüzdeki pisliği yırtarak koşalım. Düzlükler, yeşillikler, tepeler bizimdir.
Kendimize bir bildiridir.
Bütün kiri dünyaya atan temizlerden olmayalım. Biz kirlenelim, toprak bizi bekler. Varsın temizlik, dürüstlük insanlara kalsın. Bu dünyada gösterebilecekleri az da olsa dürüstlüğe ve iyiliğe ihtiyaçları var. Biz sıkı sıkıya tuttuğumuz dalları bırakalım usulca. Bu dünyalık bizden bu kadar olsun, kısmet başka dünyalara diyelim.
Bu bir vazgeçiştir.
Yalandan, samimiyet yoksunluğundan, yarından, dünden…
Ardımızda bir tek ardımız kalır.
Yoksun, yalnız ve kimsesiz bir art. Çekildikçe derinlere siyaha tutku besleyen. Tutkusunu karanlıktan alan bir art. Kendimizi itinayla çekip çıkarttığımız şu tek canlık oyunu yukardan izlediğimiz kadardır harcadığımız emek.
Yokluk.
Bulutların üstüne konumlanmış ruhlar kadar hayali olmayı yediremediğimiz bu yokluktan, yokluk peşimizi bırakana kadar kaçıyoruz, kaçacağız. Yokluk birse biz ikiyiz.
İki.
Bir ben’e ve bir sen’e indirgenemeyecek kadar büyük bir rakam. Yan yana geldiği vakit yeri titreten pamuktan bir yumruk.
İkimiz.
İçindekiler kısmıyla yaratılageldiğimiz şu dünyayı, kaynakça kısmıyla teslim ediyoruz Tanrı’ya.
Son.
Yokluk bırakmadı peşimizi oysa bir adım daha atsak kurtaracaktık kendimizi.


yeni bir başlangıç

2014 yılından itibaren yazmaya başladığım bu blogumu, yeni bir başlangıç için emekliye ayırıyorum. İlk yıllardan itibaren daha profesyonel d...