Arama İzni Çıkartıldı

14 Ekim 2017 Cumartesi

Dünya, Bir Tımarhanedir


Dünya Bir Tımarhanedir
'' Dem Fanzin'de yayınlanmış bir denememdir.''




Monteigne kardeşim Denemeler’i yazdı. Ben de, Yanılmalar’ı yazacağım.

Hepimiz birer kuş olup kanatlanmıştık, pek sevgiyle yad ettiğimiz sevgi kelebeği gezegenimizde. Hani bir beyaz, bir griydik. Bizdik neticede; insandık.

Denedik, yanıldık. Denemekten korktuk, kaçtık ya da kaçırıldık.

Çabaladık, hayal kurduk; aldatıldık.

İnandık, bağlandık; kandırıldık.

Güldük, eğlendik; yaftalandık.

Ağladık, üzüldük; umursanmadık.

Ve dahasını, insanlık olarak tattık ve tadıyoruz.

Bir dem de olsa, sorgulamak gerektir yaşamın her dakikasını.

Sorgulamadan, sorgulatmadan ulaşamayacağımız, ulaşsak da ulaşmamış olmayı dileyeceğimiz gerçekler etrafımızdalar.

İnandığımız din, dinler ya da inanmadıklarımız.

Şahit olduğumuz acılar, savaşlar, yıkımlar, çocuklar…

Düşünmek, bir deli savunmasıdır Dünya tımarhanesinde.

Bazen beynimin içi, Elon Musk evreninde seyrediyor gibi hissediyorum.

Bütün bu savaşlar, acılar, birkaç denyo güzel vakit geçirsin diye kurgulanmış senaryolar gibi geliyor.

Aksini düşünerek, insanlığın derdini çözebileceğimi sanmıyorum.

Sorgulama yeteneği belli oranda verilmiş yapay varlıklarız bu gezegende.

Birkaç fabrika hatası ya da ithalat fazlası olanlarımız, bizleri yanıltmasınlar.

Yapay da olsa, kendini geliştiren ve de bizlerden sıyıranlaraysa büyük saygı göstermemiz gerektiğini hatırlatmalıyım.

Ölümsüzlüğü bulma hayalinden tutun da, mevcut gezegenimizden kaçarak koloniler kurmayı düşünenlerimiz var. Onlara, Gemide filminin meşhur kum boşaltma sahnesindeki Erkan Can repliğini armağan ediyorum. Ama yazmıyorum.

Yapay bir evrende sürükleniyoruz, her günümüz sanırsın westworld’vari bir evrende geçiyor.

Ölümsüzlüğü, birkaç seneyle kaçıracağımızı düşünenlerimiz bile varlar.

Onlara, çok saygı duyduğum bir söz yazarından şu sözleri armağan etmek istiyorum;

Dünya ne sana ne de bana kalmaz.

Rothschildlere kalmadı böyle, hiçbir kitap yazmaz.

Ne demiştik, Dünya bir tımarhaneydi.

Ve bizler de, giydiğimiz deli gömleklerinden kurtulma gayretinde ya da bu gömlekleri kabullenmiş biçimde ölümü bekleyen delileriz.



Az Ötede Yaşayan İnsan

‘’ Çok değil, azıcık. ‘’






10 Ağustos 2017 Perşembe

Metonya'da Yaşam


Selamlar, Metonya Halkı!
Öncelikle Metonya neresidir, nedir, ne değildir? Soruları ile başlamak, vatandaşlık hak ve görevlerinizi, ülkemizin ilke ve vizyonunu bilmenizde önem arz etmektedir.
Metonya, kurucumuz Metin Bey Amca tarafından, 2012 yılında kurulan, iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ise tanımsız bir ülkedir.
Milli marşımız; https://www.youtube.com/watch?v=Jm3C8aJlZU8 olup, büyük acıları ve yaşadığımız sıkıntıları tasvir etmektedir.
Para birimimiz, Metonya Falan’ıdır. 
 





100 Metonya Falan’ı, 23 Dolar ile eş değer olup, ekonomimizin ne kadar devasa bir güç olduğunun göstergesidir.
Başlıca gelir kaynaklarımız trafik cezaları, zabıtalarımızca kesilen cezalar, ülkemizin resmi çiçekçisince elde edilen gelir, Melül’ün topladığı sadakalar, Milli Piyango gelirleri, MBV( Metonya’yı Büyütme Vergisi) vb. olarak devam etmektedir.
Lokasyon olarak, siyasi bir bataklığın içerisinde fakat, bir o kadar da dışarısında kalmaktayız.
Etrafımız, 3 adet duble yol ve bir adet yabancı ülke otoparkı ile çevrilidir.
Başlıca düşmanımız, otopark mafyaları ve sınır ihlali yapan kendini bilmez magandalardır.
Müsterih olunuz ki, Metonya Silahlı Kuvvetleri(MSK) en dirençli ve etkili savunmayı yapıyor olup, ülke sınırlarını korumaktadır.
Ülkemiz önemli telefon numaraları;
İtfaiye= Gerek yok.
Polis=1453
Jandarma=1071
Acil Servis=M.Ö. 271
Doğal Gaz Kaçak İhbar=Henüz gelmedi.
Belediye Hizmetleri= Herkes kendi evinin önünü süpürse …
Ülkemizde meşhur olan gıda ve el sanatları;
Gıda olarak Pişmaniye,
El sanatları olarak da, el yapımı at heykelcikleri, heykelleri vb. süslemeler, oldukça satmaktadır.
Ürün başı %1.92 TÖV(Tükettiysen Ödeyecen Vergisi)
%2.64 ASGV(Ay Sonunu Göremedik Vergisi)
%5 HKV ( Hepsinin Karesi Vergisi)
Alınmaktadır.
Ülkemiz, diğer tüm ülke vatandaşlarına açık olup, şengen vizesi içersinde bulunmaktadır.
Serbest dolaşım hakkı, sınırlarımız suistimal edilmedikçe geçerlidir.
Ülkemizde, her 5 ayda bir seçimler yenilenmekte olup, Kral I. Metin Bey Amca sabit olarak kalmakla beraber, bir başbakan seçilmektedir.
Şu an bu mevkiimiz boştur.
Bu seçimlerde aday olabilir, Metonya’nın başbakanı olarak, kalkınmamıza bir marka yüzü olabilirsiniz.
Elbette bitmedi ve, elbette bitmeyecek.
Metonya, yükselen bir değer olarak, adından sıkça söz ettirecek, Dünya’nın sayılı ülke ekonomileri arasında yer edinecektir.
Bir başka tanıtım bülteninde, daha fazla kişiye erişebilmek ve, vatandaş edinebilmek üzere görüşmek dileğiyle.
Vatandaşlık başvurularınızı;
-          Bir adet öğrenci belgesi,
-          Beş adet vesikalık fotoğraf,
-          Bir adet işsiz arkadaş,
-          Veli izin belgesi
İle, otopark gişesine yapabilirsiniz.
Metin olun!

8 Ekim 2016 Cumartesi

TAM BAĞIMSIZ KALPLER BİRLİĞİ (TBKB)

Başlığın garip ve anlamsız göründüğünün farkındayım,bu başlıkla amaçladığım şey ise çok basit,açık açık soruyorum şimdi sizlere;aşık olmak için illa sevmek mi gerekir?

Bugünlerde kafamı kurcalayan şeylerin başını çekiyor bu karmaşık ilişki durumları.Hatta başını çekmekten öte,kerata tüm dertlerimi eze eze en başa çıkarmayı biliyor kendisini.Bu konuda biraz insafsız sanırım.En başa çıktığı için amaçladığı şeyi de başarıyor bu yolla;kendini bir numaralı gündem maddesi konumunda tutmak...

Tabii,bunu her zaman yapmıyor,en hazırlıksız ve herşeye açık olduğumuz zamanlarda yapıyor;bazen uyumak için bakındığımız tavanda beliriyor,bazense duyduğumuz bir şarkıyla şaşkına dönen vücudumuzun bu durumundan faydalanarak bünyeye sızıyor.İşte burada benim kafama takılan soru devreye giriyor.Bir insan evladını gördüm ve o an ona karşı müthiş bir duygu yoğunluğu hissettim diyelim,buraya kadar açıklanabilir ve gayet normal ilerliyoruz.Hissi nedenlerimiz küçük bir tebessüm,kaş,göz vb. fiziki ögeler olabileceği gibi içsel şeyler de olabilir.Bu yoğunluktan sonraki aşama,o ilk yakaladığımız duygu patlamasının peşinden koşmamız.Onu bir daha görme isteği ya da onu sürekli görme isteği...Belimin artık sola doğru kamp kurmasına rağmen bir kere bile olsa onunla göz göze kalabilme ihtimali...Bir yerde otururken manzarımızı onu gören yerlerden seçme durumu...Bunlar hep o ilk duygu patlamasının-''ilk olan en güzelidir''deki-tekrar yaşama isteğinden kaynaklı gelişen durumlar.İnsanı aşık eden kısım da burası zaten,ilk anda yaşadığımız o duyguyu bir daha yaşamak için karşıdaki kişiye yakınlaşma,bir nevi insanın kendini tatmini.Hani bu,ders çalışmak için heveslendiğinizde ilk olarak odanızı toplamanız,kendinize layık bir çalışma ortamı hazırlamanız gibi bir şey.Toparlarken gayet motive ve çalışma isteğiyle yanarken bu toparlanmanın ardından kendinizi birden bitkin,üşengeç ve işe yaramaz hissetmeniz gibi.Yani bende böyle.O ilk anki motivasyonum ve isteğim nedense bir süre sonra kayboluyor ve sevmeden aşk yaşıyor gibi hissediyorum kendimi.Kalbime sorsam ''aşıksın işte lan!'' derken,beynim çok bilmiş bir şekilde ''ne işin var senin böyle şeylerle'' diye öne atılıyor.Ama bu konuda kabul gören organ kalp olduğu için bu sefer de içimde adeta bir ''derin devlet'' yapılanması hissediyorum.Kalbi tasfiye eden beyin hücreleri,bu aşkı vücudumdan temizlemek için çaba sarfediyorlar.Bense,bu durumdan habersiz,günde iki doz olarak aldığım bunalım hapının etkisinde garip düşüncelere dalıyorum.Beyin hücrelerim,bana sürekli kalbi kötüleyen sözler söyleyerek ona karşı olan güvenimi sarsmaya ve onu dinlememem konusunda bilginlendirmeye çalışıyorlar.Ben de mecburen inanıyorum beyin bu boru mu?...

Aradan uzunca bir zaman geçiyor ve beni artık çoğunlukla ele geçirmiş durumda olan beynim,son kalem olan benliğime ansızın bir girişimde bulunarak,bütün yönetimime el koymaya çalışıyor.İşte bu aşamada,asil duyguların hoşgörülü organı tüm bu girişimi bozarak püskürtüyor.Daha sonrasında da beyin hücrelerimi mülakatla seçmem gerektiği konusunda bana tavsiyede bulunuyor.Bende ona bu noktada,beni affetmesini beynim tarafından kandırıldığımı söylüyorum ve arayı biraz düzeltiyorum.Artık benliğime kalbim hükmediyor işte bu noktada aşk ve sevgi kelimesi benim için bir bütün teşkil eder hal alıyor ve nihayet bu karmaşanın içinden çıkabiliyorum.Bir geyik felsefesinin temelini oluşturan ''kalbini dinle'' öğretisi yolunda kendimi bir fedai olarak atıyorum.Beyin hücrelerimi çekinmeden infaz ediyor ve kendimi kalbin ellerine bırakıyorum...

Bu noktada işte seven insanın neden düşünemediğini anlıyorum.Seven insan mantıklı düşünemezin anlamsızlığı,benim için ortadan kalkıyor.

Kalp hükmederken insanın benliğine,beyine laf düşmüyor.İşte insan bu sebepledirki;''aşk''adı altında gözü kara,umursamaz ve adanmış davranıyor,düşünmeden davranıyor.

Aşık olmak için illa sevmek değil,bağımsız bir kalp gerekiyor.
Severken mantıklı davranmak için ise...
boşverin.

TBKB

TAM BAĞIMSIZ KALPLER BİRLİĞİ...

30 Ağustos 2016 Salı

DÜŞÜN TAŞIN S01 E02



‘’Piksel Piksel Anadolu’’

Kendimi ve düşüncelerimi kontrol edebildiğim zamanlardaki ilk taşınmamız hakkında yazdığım ufak yazıyı okumuştunuz.On yaşında çıkmış olduğumuz bir yol ve kendi hafızama,kendi istediğim şekilde kazıyacağım,yetki sınırlarıma girdiğim zamanlar yaşadığım ilk hatrı sayılır uzun yol.Birçok yaşanmışlığı arkada bırakmak her yaşta büyük bir sorun.Sadece büyüdüğümüzde yaşadıklarımız,hafızamız ve yaşantımızda derin izler bırakmıyor.Hatta belki de en çok küçükken yaşadığımız şeyler bizleri ileride nasıl bir birey olacağımız konusunda yönlendiriyor.Bu yüzden küçükken yaşanmış olaylar sizin hafızanızda yer edinmiyor olsa bile aile bireyleriniz tarafından büyük bir titizlikle hatırlanıyor ve saklanıyor.Evet o çoğunuzun geçirdiği havale mesela her anına kadar anlatılıp,toplu şükürler ediliyor siz hatırlamasanız da.İnsanın ilk 5-6 senesinin karanlıktan ibaret olması ne korkunç.Hatırlayanlarınız olabilir elbet ufak tefek fakat ilk tam hatırlanabilir şeyler benim hayatımda yedi yaşımın başlarında başlıyor.Üzücü bir olay olduğundan hafızamda yer edinmiş.Üzücü dediysem çocuk yaşta yaşanmaması gereken basit bir olay fakat yaşayan çocuk olunca büyüyen bir şey,yazdım kısaca yayınlarım ileride.Bu seriye dönecek olursam ailemizde bulunan iki adet memur ve babanın biraz dik başlı olması sebebiyle hayatımız gerek şehirler arası gerekse şehir içinde ilçeler arası bir taşınma maratonunun ortasında bıraktı bizleri.Bu ilk ‘’normal taşınma’mızın ardından gittiğimiz bir iç anadolu ilinde başımıza gelmeyen kalmadı diyebilirim.İlk başta büyük bir ilçesine -35-45 bin arası bir nüfuslu-taşındığımız ilde ilk senemiz gayet normal ilerliyordu.Yani bana yansıyan oydu ki ben çocuk aklımla çok irdelemiyordum bunları.Annem ve babam arada konuşuyorlar,ben girince susuyorlardı fakat ben çocuktum,özgürdüm ve düşünmek zorunda değildim.Bu nedenle takmıyordum.Tabii yansımalarına katlanmak zorundalığı da yine aileye bağımlılıktan dolayı kaçınılmazdı ve oldu da.İlk sinyaller okulun kapanmasına yakın anne tarafından verilmeye başlanmıştı.Sürekli okul durumum,arkadaşlarımla geçinip geçinemememin sorgulanması annem tarafından başlamıştı.Yeni bir yere gidersek üzülür müsün?Aşamasına kadar da ilerlemişti sorular.Çocuk olsam da anlamıştım ki alışkındımda zaten.Hatırlamasam da o yaşıma kadar çok yer gezdiğimizi annemden ve babamdan dinliyordum.Ben bu durumda her zamanki ılımlı kişiliğimle hiçbir zorluk çıkartmıyordum ailem için ve herşeye razı bir tavır takınıyordum.Bu onların işini kolaylaştırmıştı ve ilk direk söyledikleri ‘’taşınacağız’’ kelimesi mevcut tavrım dolayısıyla erken gelmişti.Ben direk eyvallahı çektim ve hayatıma devam ettim prosedürleri onlar halledecekti nasıl olsa.Zaman geldi ve daha bir sene önce yapılan o angarya işler tekrarlanmaya başladı.Bardakları gazetele,kolilere yerleştir,babayı çağır ve koliyi bantlayarak kapat-garantiye almak için de bir iple bağla-.Odanı topla,uyu,uyan ve yine taşımaya gelen elemanlarla evde köşe kapmaca oyna.Üstüne yine aynı senaryo ile kaşarlı pideni bir köşede mideye götür.Yeni taşınılacak yer aynı ilde bir başka ilçe fakat daha küçük-15 bin civarı-.Mesafesi bir saati bile geçmeyecek yer için o eşyaları topla ve taşın.Yeni yaşam alanını tanımaya çalış ve bu arada yerleşeceğin okulu ve yeni tanışacağın arkadaşları düşünmeye koyul.Sanırım gerçekten bir memur çocuğu olmak ve o çocuğu olduğunuz memurun dik başlı bir çalışan olması sizi oradan oraya savurabiliyor.Bu durum belki tüm memur çocukları için geçerli olmayabilir fakat her türlü durumda haksızlığa karşı duran bir adamın göz önünde çok tutulmak istenmemesi sonucu bende şu an devam eden ve edecek gibi görünen bu düşün taşın durumu can sıkıcı olsa da bir hayli de gurur verici bir şey.İşte bu yüzden hiçbir zaman bu ılımlı tavrı aileme karşı -her ne kadar takışsam da bazen- bırakmamaya o zamanlardan beri yeminliyim.Çünkü ne ben babama boyun eğ diyebilirim ne de anneme bu durumdan yaşadığım sıkıntıyı dile getirebilirim.Onlar da böyle olsun istemezlerdi sanırım fakat oldu herşeyde bir hayır illaki vardı.Bu yeni taşındığımız yerde bazı şeyler olacak ama onu da buradan bir sıpoylır edasıyla dip not geçiyim.Görüşmek üzreeee.

*Baba asker bu arada çok dile getirmek istemedim yazı içinde merak eden olursa diye ekliyorum.

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Düşün Taşın S01 E01

Se

Se a

Ses

Ses Deneme

Ses Deneme bir iki

Galiba geliyor sesim öncellikle kucak dolusu maraba herkese.
Bugün hayatımın onuncu yılını kutladığım buruk bir yazı temennisiyle oturmaktayım masaya(patron masası değil öğrenci masası…).Yamulmuyorsam da arkada on board(gemide)filminin film müziği çalmakta.Uzun süren sessizliklere ve kasvetli havanın hakim olduğu filmlere aşinaysanız izlemişsinizdir fakat izlemeyen varsa içinizin derinlerine işlemesi ve bir şeyleri dışarı çıkarması adına izlenemeniz tarafımca tavsiye olunur.Zaten içinizde hiçbir şey yoksa bile bu ve bu tarz müziklerin altındaki yorumları okuyarak yeteri kadar dert sahibi olabilirsiniz orası ayrı.Kısadan yazıya geçecek olursam şöyle ki konuyu genel açıda bir memur çocuğu yaşantısı ve psikolojisi özel açıdan ise ilkokulda dışlanma olarak elden almak gayretiyle başlayıp yine oraya buraya dadanma şeklinde devam etsem de asıl konuya şöylece bir girelim.
Sene 2005-2006 bilmekte olduğum benliğimi dinlemeye başladığım yıllar.Bunun diğer versiyonu ergenliktir tabii bilmekte olunan benliğin dinlenilmesi ve içine aşırı derece isyan enjektesi…
Neyse;

Sene 2006

Mekan:İç anadolu’da bir ilimis.(gidiş yönü)

Olay örgüsü;taşına taşına aşınan eşyaların yüklü olduğu kamyonun arkasında kaybede kaybede hüzün yumağı olmuş küçük bir gencin atıldığı kurtlar sofrasında kurda olan isyanı.(böyle yazınca edebiyat oluyor sanırım biraz da beklenti yükseliyor gibi geldi bana)


Taşınmak bir memur çocuğunun hobiden bozma fobisi diyebilirim.O taşınma aşamalarında annenin stresi ve babanın umursamaz tavırları arasında çocuğun anlamsız heyecanı bunu hobimsi kılan kısımken çocuğun daha yeni kaynaştığı arkadaşlarından ve sevdiceği olan öğretmeninden kopacak olması bunu fobi yapan etkenler.Hele ki eleman bir de çocukluk aşkı yaşıyorsa vay onun haline.Onun tek tarifi s*k kadar boyuyla şehirden ayrılırken sevilen,aşk duyulan küçük kızın elinde ki barbie bebeğine sarılarak ağlaması ardından oğlanın önce dizlerinin üstüne büyük bir sılov moşın efektiyle düşerek ve aynı anda 180 derece dönerek uyguladığı tavır ile son bulan bu aşk ise apayrı bir trajedidir.Esas oğlan olarak bende son durum olmasa bile hafif bir esintisi kalbimin damarlarından geçmedi de diyemem o kısmı ileride ufacık yazarım belki.İşte yine tüm bu duygu karmaşasında annenin büyük ve mucizevi şekilde(memur evi aslında çok da mucizevi değil gibi)koca 2+1 evi,tabağından çanağına gazeteleyerek tek tek kutulara isimleri kazıyarak ve bu sırada babanın sadece kutu kapama ve kapanan kutuyu taşıma görevini aldığını düşünerek başarması şöyle bir bakıp harbiden anne yaaağğ dememe sebebiyet vermişti.Benim görevim odamdaki ıvır zıvırı ve oyuncaklarımı toparlamaktı.Neyse bunlar yapıldı,evde son gün dışarıdan taşınmaların olmazsa olmazı kaşarlı pide yenildi ve erken kalkmak üzere yatıldı.Sabah olduğunda annem beni biraz geç uyandırmıştı.Uyandığımda evin benim odam dışında çoğunun taşındığını sadece kamyona yerleştirme düzenine göre bazı eşyaların bekletildiğini gördüm ve zaten sevmediğim bu angaryanın ortasında çok kalmayacak olmaktan mutluluk duyar bir şekilde balkondan çalışan adamları izlemeye koyuldum.Sona doğru bu sefer taşıyanların olmazsa olmazı olan kaşarlı pide ve kola geldi.Ben ordan kendi payımı alarak balkonda son bir yemek yedim manzaraya karşı.Eşyaların hepsi koyuldu ve yaz dönemi olması dolayısıyla benim de yazın bir gününde doğmuş olmam dolayısıyla 9’dan 10’a geçmiş sayarak o küçükken ki saçma büyüme isteğimi o günde sergiliyor ve kendimi on(10)yaşında ilan ediyordum(bok vardı).Hafif buruk bir şekilde kamyondan biraz sonra kendi arabamızla takip şeklinde yola koyuluyoruz.Ondan önce tüm vedalaşmalar yapılmış son anda tekrar vedalaşılan komşular ve arkadaşlar hüzne hüzün katmıştır.1 dakikalık bir el sallamayla kafaların yaklaşık 270 dereceye kadar bir baykuş edasıyla döndüğü o son selamlama kısmı da bittikten ve en sonda da o şehrin çıkış tabelası görünüp son kez ters yönde duran giriş tabelasına bakıp çekilen bir içten sonra maraton devam etmiştir…

yeni bir başlangıç

2014 yılından itibaren yazmaya başladığım bu blogumu, yeni bir başlangıç için emekliye ayırıyorum. İlk yıllardan itibaren daha profesyonel d...